23 Nisan 2014 Çarşamba

Van Gölü

Van Gölü
Van Gölü, Van ili sınırları içerisinde bulunan Nemrut volkanik dağının patlaması sonucu, bölgedeki tektonik çöküntü alanının önünün kapanmasıyla oluşmuş bir volkanik set gölüdür.
Çok sayıda koyu bulunan Van Gölü'nün yüzölçümü 3.713 km²'dir. Van Gölü hem tatlısu hem de deniz ekosistemlerinden farklı bir sucul ekosistemdir. Suları tuzlu ve sodalıdır. Göl suyu tuzluluk oranı %o19, pH'sı ise 9.8 dir. Bu yüzden Van Gölü yüksek rakıma ve sert kışlara rağmen, donmaz.Göl su seviyesi iklime bağlı olarak yükselip, düşmektedir. Ancak ortalama olarak denizden yüksekliği 1646 metredir. Gölün ortalama derinliği 171 m, en derin yeri ise, 451 metredir. Gölün doğu bölümünde dört ada vardır. Bunlar; Akdamar, Çarpanak,Adır ve Kuş adalarıdır. Adalar tarihi ve turistik özelliğe sahiptir ve 1990 yılında Arkeolojik Sit Alanı ilan edilmişlerdir.
Van Gölü dünyanın en büyük sodalı gölüdür ayrıca Türkiye'de bulunan en büyük göldür. Gölün tuzlu-sodalı suları, biyolojik çeşitliliği sınırlamaktadır. Gölde bilinen 103 tür fitoplankton, 36 tür zooplankton ve tek bir tür balık inci kefalı, (Chalcalburnus tarichi) yaşamaktadır. Göl etrafı karadan 430 km.'dir. Yöre halkına göre gölde bir canavar yaşamaktadır. Söylentiyi çıkaranların amaçlarının bölgeye turist çekmek olduğu söylense de, söylentileri araştırmak amacıyla bölgede pek çok bilimsel araştırma ekibi çalışmalar yapmıştır. İstanbul-Tahran demiryolu hatlarını da bağlamaktadır. Türkiye ve İran'a bağlanan demir yolu 1970 lerde yapılmıştır.

Trabzon Uzungöl

Uzungöl
Sık ormanları ve doğal güzelliği ile iç ve dış turistleri cezbetmektedir. Adını kıyısında bulunduğu gölden alır. Bu göl yamaçlardan düşen kayaların, Haldizen deresinin önünü kapatmasıyla oluşmuştur.Uzun Trabzon'a 99 km, Çaykara'ya ise 19 km uzaklıktadır.
Türkiye'nin yağmur ormanlarının bulunduğu, Soğanlı ve Kaçkar Sıradağları'nın birleşim yerinde bulunmaktadır. Bu bölge aynı zamanda yerkürenin ılıman bölgede bulunan en yaşlı ormanlarına evsahipliği yapmaktadır. Bol yağış ve nisbi ılıman iklimi sayesinde yılın her mevsimide yeşildir. Demirkapı ve Soğanlı dağlarında tesbit edilmiş 60'tan fazla endemik bitki bulunmaktadır. Yabanıl hayvan hayatı açısından da zengin bir çevre içerir. Bu hayvanlardan, bozayı, karaca, vaşak, dağkeçisi türleri bulunmaktadır.Uzungöl Doğal Sit Alanı, Özel Koruma Çevresi ve Tabiat Parkı gibi koruma statülerine sahiptir. Bu göl Alüvyon set gölüne örnektir.

Rize Kaçkar Dapları

Kaçkar Dağları
Kaçkar Dağı, Kaçkar Dağları'nın (Doğu Karadeniz Bölümü, Rize'nin 60 km güneydoğusunda) 3.937 m yükseklğindeki en yüksek doruğu.Türkiye sınırları içindeki dördüncü yüksek doruk. Kaçkar' kelimesi Ermenice'de Haçlı taş anlamlı Խաչքար (Haçkar) kelimesinden geldiği düşünülmektedir.Diğer iddiaya göre, Kıpçak türkçesinde 'koç' anlamlı Koçkar kelimesinden gelmekte olup halk arasında kaçkar şekline dönüştüğü düşünülmektedir.
Dağın kuzey yamaçlarından inen akarsular birleşerek Ardeşen ve Pazar arasında Büyükdere adıyla Karadeniz'e dökülür. Güneyde ise kısaderelerin yardığı yamaçlar Çoruh Vadisi üzerine dik olarak iner. Dağların kretase şist ve kireçtaşından oluşmuş volkanik ara tabakalı katmanları ortasında granit-diyazit billurlu kayaçları yer alır. 2.100 m'ye kadar olan kesimlerinde ladin ve göknar ormanları, daha yükseklerde dağ otlakları ve en yüksek kesimde ise kuzeye doğru bir dil halinde uzanan buzullar vardır.

Kapadokya

Kapadokya
Anadolu’nun orta kesiminde,
Toros Dağlarının kuzeyinde ve
Kızılırmak yayı içindeki engebeli platoda yer alan antik bölgeye eskiden verilen isim. Bugünkü 
Çorum,
Yozgat
Sivas
Malatya,
Kayseri
Nevşehir
Kırşehir,
Niğde
Aksaray illeriyle
Amasya
Tokat,
Kahramanmaraş
Adıyaman,
Adana ve 
Konya illerinin bir bölümünü içine alıyordu.

Kapadokya, (
Pers dilinde Katpatuk; “Güzel Atlar Ülkesi” anlamına gelir). Bölge 60 milyon yıl önce; 
Erciyes,
Hasandağı ve 
Güllüdağ’ın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların milyonlarca yıl boyunca 
yağmur ve 
rüzgar tarafından aşındırılmasıyla ortaya çıkmıştır.

İnsan yerleşimi 
Paleolitik döneme kadar uzanmaktadır. 
Hititler'in yaşadığı topraklar daha sonraki dönemlerde Hrıstiyanlığın en önemli merkezlerinden biri olmuştur. Kayalara oyulan evler ve kiliseler bölgeyi 
putperestlerin zulmünden kaçan 
Hıristiyanlar için devasa bir sığınak haline getirmiştir. 

Kapadokya bölgesi, doğa ve tarihin bütünleştiği bir yerdir. Coğrafi olaylar Peribacaları'nı oluştururken, tarihi süreçte, insanlar da bu peribacalarının içlerine ev, kilise oymuş, bunları fresklerle süsleyerek, binlerce yıllık medeniyetlerin izlerini günümüze taşımıştır. İnsan yerleşimlerinin Paleolitik döneme kadar uzandığı Kapadokya'nın yazılı tarihi Hititlerle başlar. Tarih boyunca ticaret kolonilerini barındıran ve ülkeler arasında ticari ve sosyal bir köprü kuran Kapadokya, 
İpek Yolu'nun da önemli kavşaklarından biridir.

Kapadokya bölgesiyle ilgili ilk bilgiler Kültepe’de ele geçen çivi yazılı tabletlerden elde edilmiştir. Edinilen bilgilere göre Kapadokya bölgesinin en eski sâkinleri 
Hattiler ve
Luvilerdi. M.Ö. 3. bin yıl sonuyla 2. bin yıl başlarında bölgeye gelen Asurlular başta Kaneş (Kültepe) olmak üzere pekçok ticâret kolonileri kurmuşlardı. M.Ö. 2. bin yılın başlarından itibâren Anadolu’ya gelen 
Hititler Kapadokya’yı da içine alan bir bölgeye yerleştiler. Daha sonra kurdukları devletin ve onu tâkib eden imparatorluğun en önemli merkezleri bu bölgede yer aldı. M.Ö. birinci bin yılın başlarında Hititlerin Anadolu’da zayıflayarak Güneydoğu Anadolu ve 
Mezopotamya’nın kuzeyine çekilmeleri üzerine Kapadokya önce Frigyalıların daha sonra da Perslerin eline geçti. Persler Anadolu’ya Zerdüşt dînini ve ateşe tapma inanışını getirdiler. Bu inanış için bir sembol teşkil eden Argaios (Erciyes) Dağı civarı ateşperestliğin en çok yayıldığı yöre oldu.

M.Ö. 4. yüzyılın sonlarına kadar bölge Perslere bağlı Satraplarca idâre edildi. İskender Anadolu’dan geçerken Kapadokya’da durmadıysa da ona karşı bağımsızlığını îlân eden I. Ariarathes’in üzerine komutanlarından Perdikkes’i gönderdi. Daha sonra Selevkoslara bağlı mahallî krallarca idâre edilen Kapadokya, Selevkos Kralı III. Antiokhos’un Magnesia (Manisa) yakınlarında Romalılara yenilmesinden sonra, Romalıların hâkimiyeti altına girdi. M.Ö. birinci yüzyıl boyunca çeşitli Pontus ve Ermeni saldırılarına rağmen Roma’ya bağlılığını sürdüren Kapadokya, M.S. 17’de Roma İmparatoru Tiberius tarafından ilhak edildi. Daha sonra Hıristiyanlık döneminde önemli merkezlerden biri hâline gelen Kapadokya İslâmiyetin doğuşundan sonra 7. yüzyıldan îtibâren İslâm ordularının akınlarına uğradı. 647’de hazret-i Muaviye tarafından Kayseri fethedildi. 709’da en önemli sınır kalelerinden olan Tyana İslâm hâkimiyetine girdi. 1072 de Selçukluların idâresine giren Kapadokya Yıldırım Bâyezîd tarafından Osmanlı topraklarına katıldı.

Bugün antik ve turistik bir bölge olma vasfını koruyan Kapadokya’da düşman hücumlarından korunmak için yer altına oyulmuş birbirine dehlizler veya kuyularla bağlı katlardan meydana gelen Derinkuyu, Kaymaklı, Özkonak, Göztezin, Konaklı yer altı şehirleri vardır. Hayat için her türlü imkânın bulunduğu yeraltı şehirlerinde, dışarıyla bağlantılı olan koridorlar, bir yatak üzerinde dönen değirmentaşı biçimindeki büyük taşlarla kapatılıyordu. Kapadokya bölgesinde Bizans döneminden kalma tüf (yumuşak) kayalara oyulmuş kiliseler, capellalar, manastırlar ve keşiş hücreleri vardır. Ihlara Vâdisi, Zelve, Çavuşin, Ürgüp, Göreme, Avanos, Belisırma Vâdisi, Avcılar, Uçhisar, Ortahisar ve Soğanlı Vâdisinde yüzün üzerinde kilise ve capella bulunmaktadır. Özellikle Ihlara Vâdisi, yapılarının çokluğu ve duvar resimlerinin çeşitliliğiyle dikkati çekmektedir.

Kayalara oyulmuş bu yapıların yanısıra bağımsız yapılar da vardır. Erciyes dağının yamaçlarında kesme taştan yapılmış mahalli özellikler gösteren binâlar bulunur. Niğde’nin Aktaş köyündeki Andaval Bazilikası 6. yüzyılın klasik üslûbunda, bazilika planında üç sahanlı bir yapıdır. Kayseri’nin Tomarza ilçesindeki Meryem kilisesi mahallî özelikler gösteren mîmârisi, kesme taştan cephesindeki işçiliğiyle dikkati çeker. Kırşehir’in kuzeyindeki Üçayak kilisesiyse tamâmen tuğlayla yapılmıştır.

Erciyes Dağı

Erciyes Dağı
Erciyes Dağı, Kayseri'nin 25 km güneybatısındaki ovaların yanından birdenbire yükselen büyük kütleli bir stratovolkandır.
Yüksek derecede aşınmaya uğramış olan volkanın son olarak, Roma dönemi madeni paralarındaki betimlemelere dayanarak, MÖ 253yılında püskürdüğü söylenebilir.
Erciyes, 3.916 metreye ulaşan zirvesi ile İç Anadolu'nun en yüksek dağıdır. Torosların kuzeydoğu uzantısı olan Aladağlar'ın en yüksek noktası olduğu kabul edilmektedir ve Alpin kuşağına dahildir.
Dağı Argaeus (Ἀργαῖος) olarak adlandırılan ünlü gezgin ve coğrafyacı Strabon, zirvesinin hiçbir zaman kardan arınmadığını ve açık bir günde zirvesinden Karadeniz ve Akdeniz'in görülebildiğini yazmıştır. Günümüzde zirvesinin sadece kuzey yamacında bir buzulu kalan Erciyes'in zirvesinden Dünya'nın yuvarlaklığı sebebi ile Akdeniz ve Karadeniz'i görmek mümkün değildir.

Pamukkale

Pamukkale
Pamukkale, güneybatı Türkiye'deki Denizli ilinde doğal bir mevkidir. Kent kaplıcaları ve akan sulardan kalan karbonat mineralleri teraslarını, travertenleri kapsamaktadır. Türkiye'nin Ege bölgesinde, ılıman bir iklimi olan Menderes Nehri vadisinde bulunur.
Eski Hierapolis kenti, toplam 2700 metre uzunluğunda, 600 metre genişliğinde ve 160 metre yüksekliğindeki beyaz "kalenin" üzerine inşa edilmişti. Pamukkale, Denizli'nin 20 km uzaktaki merkezindeki vadinin karşı tarafındaki tepelerden görülebilir. 5-10 km yakınındaLaodikya antik kenti bulunur. 5 km ilerisinde ise uluslararası bir termal merkez olan Karahayıt köyü vardır. Pamukkale UNESCOtarafından belirlenen Dünya Miras Listesi'nde yer almaktadır. Travetenler görsel zenginliğin yanı sıra kalp rahatsızlıkları romatizma göz ve deri rahatsızlıklarına iyi gelmektedir.

Bursa Uludağ

Uludağ
UludağBursa ili sınırları içinde, 2.543 m yüksekliği ile Türkiye'nin en büyük kış ve doğa sporları merkezi olan dağ. Uludağ; Marmara Bölgesinin en yüksek dağıdır. Kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda uzanan Uludağ'ın uzunluğu 40 km'yi bulur. Genişliği ise 15–20 km'dir. Toplu ve heybetli bir görünüşe sahip olan bu dağın Bursa'ya bakan yamaçları kademeli, güneye Orhaneli'ne bakan tarafları ise düz ve daha diktir. En yüksek noktası göller bölgesinde yer alan Uludağtepe'dir (2.543 m). Uzaktan Bursa'ya yaklaşılırken ve oteller bölgesinde görülen yüksek tepe genelde zirve olarak algılanır. Hâlbuki Zirve gibi görünen o tepenin ismi Keşiş Tepedir ve yüksekliği 2.486 m'dir. Uludağ tepe ya da Karatepe (2.543 m) Keşiş Tepenin 5 km güneydoğusunda yeralır. Dağın kuzey tarafında Sarıalan, Kirazlı, Kadı, Sobra yaylaları vardır.

Batman Hasankeyf

Hasankeyf
Hasankeyf, Batman'a bağlı olan, iki yakasını Dicle Nehrinin ayırdığı tarihi bir ilçedir. 1975 yılı nüfus sayımlarına göre nüfusu 13.823 olan Hasankeyf, verdiği sürekli göçler nedeniyle 2000 yılında nüfusu 7493'e düşmüştür. Eski şehrinin tarihi, 10.000 yıl öncesine kadar gitmektedir. 1981'de doğal koruma alanı ilan edilmiştir.
Kuzeyden güneye kıvrılıp giden Dicle Nehri üzerinde yer alması ve o günlerde ticaretin önemli bir kısmının nehir yoluyla yapılması nedeniyle Hasankeyf, ticari ve ekonomik olarak da gelişti.
Hasankeyf'i Artuklular'dan alan (1232) Eyyubiler, henüz bölgeye tam hakim olamadan Moğol istilasi ve harabiyeti ile karşılaştı. Birçok yerleşim yeri gibi burası da altüst oldu.
Eyyubiler, Moğol şokunu atlattıktan sonra 14. yüzyıl başlarından itibaren Hasankeyf'i yeniden imar etmeye başladı. Özellikle bugün Hasankeyf'te bulunan birçok eserde imzası bulunan Eyyubiler'in, Sultan Süleyman zamanında bu imar faaliyeti zirveye ulaştı. Hasankeyf, bu yıllarda tarihinin en parlak dönemlerinden birini yaşadı.

Antalya Kurşunlu Şelalesi

Antalya Kurşunlu Şelalesi
Kurşunlu Şelalesi, Antalya-Isparta karayolunun 24. km'nden sola dönülerek 7 km devam edildiğinde ulaşılan bir şelaledir.
Kurşunlu Şelalesi'ne su 18 metre yükseklikten dökülmekte ve küçük şelaleciklerle 7 adet küçük gölet birbirine bağlanmaktadır. Kurşunlu Şelalesi 2 kilometrelik bir kanyonun içinde kalmaktadır. Bu alan 1986 yılında park haline getirilerek ziyarete açılmıştır. Şelale ve piknik yeri 33 hektarlık bir alanı kaplamaktadır. Piknik alanı içinde; manzara seyir teraslan, çocuk parkı, restoran, otopark, gezinti patikaları, içme suyu, tuvalet vardır. Ulaşım, belediye otobüsleri ve minibüslerle sağlanabilmektedir.
Kurşunlu şelalesine ulaşmak için 230 ve 231 numaralı minibüsl ver 79 numaraları otobuüs kullanılabilir. Bu araçlar saat başlarına Antalya merkezden kalkar
Yeri: Akdeniz Bölgesinde Antalya ili merkez ilçesi sınırları içerisindedir.Ulaşım: Tabiat Parkı Antalya'dan 22 km. uzaklıktadır. Parka Antalya-Aksu karayolunun Soğucaksu köprüsünden kuzey istikametine ayrılan 7 km'lik bir yol ile ulaşılır.
Özelliği: Sağlıklı orman dokusu ve zengin bitki topluluğu örneklerinin ilgi çekici su ve kaya formlarıyla bütünleştiği eşsiz bir doğal peyzaj özelliğine ve önemli özelliğini meydana getiren Kurşunlu Şelalesi'ne sahip olması nedeniyle 394 hektarlık bölümü 1991 yılında Tabiat Parkı olarak ayrılmıştır.
Kızılçamın hakim olduğu alanda yer yer tek veya küçük gruplar halinde doğu çınarı, defne, harnup, yabani zeytin, sakız ağacı, sögüt ve incir ağaçları bulunmaktadır. Mersin, alıç, zakkum, böğürtlen, yabani gül, sütleğen, ılgın, ladin, kermes meşesi, kekik, yabani nane, kayıt, eğrelti ve sarmaşıklan alt florayı meydana getirir. Su bitkilerinden ise (su üstü) topalak, su nanesi, kamış(su içi) su avizeleri, iplikli yeşilalgler, (yüzer bitki) nilüferleri görmek mümkündür.
Yabandomuzu, tilki, tavşan, sincap, yarasa, ibibik, ağaçkakan, üveyik, sazan, su kaplumbağası, köpek, yılan ve kertenkele Tabiat Parkının faunasını oluşturur.
Mevcut Hizmetler ve Konaklama: Nisan-Aralık ayları arası parkı ziyaret için en uygun dönemdir. Günübirlik piknik, doğada yürüyüşler ziyaretçilerin yapabileceği uğraşılar arasındadır. Tabiat Parkı içerisinde ziyaretçilerin yeme-içme ihtiyaçlarını karşılayacakları tesis mevcuttur.
Artık eski halinden eser kalmamış, aşırı kirli ve suları büyük oranda kurumuştur. Kaynak: Kültür Bakanlığı/İl Kültür Müdürlüğü İnternet Sitesi

22 Nisan 2014 Salı

Antalya Düden Şelalesi

Antalya Düden Şelalesi
Düden Şelalesi Antalya şehir merkezine yaklaşık 10 km uzaklıktadır. Kaynağını Kepez Hidroelektrik Santrali’nden alır ve Düdenbaşı denilen noktada yer yüzüne çıkar. Düden Çayı boyunca iki kola ayrılır. Antalya'ya yaklaşık 7 km uzaklıkta olan kolu Aşağı Düden (ya da Karpuzkaldıran Şelalesi) ve Varsak'a 1 km uzaklıkta olan kolu Yukarı Düden Şelalesi'dir. Bu iki kola ayrılan şelaler Akdeniz'e dökülür.
Aşağı Düden Şelalesi, Lara yakınlarında şehir merkezine 8 km. uzaklıktadır. Bu bölümü yaklaşık 40 metrelik falezlerden denize dökülmektedir. Çok yakınında Gençlik Parkı ve Karpuzkaldıran Askeri Tesisleri bulunur.
Yukarı Düden Şelalesi'ne aynı zamanda İskender Şelalesi de denilir. MÖ 334-333 yıllarında Pamphylia'yı fetheden Büyük İskender'in bu bölgeden geçerken atlarını sulattığı söylenmektedir. Yukarı Düden Şelalesi'nin bulunduğu alan 1970 - 1972 yılları arasında Devlet Su İşleri tarafından piknik ve mesire yeri haline getirilmiştir.

Adıyaman Nemrut Dağı

Adıyaman Nemrut Dağı

UNESCO Dünya Miras Listesi’ne Alınma Tarihi: 1987
Liste Sıra No: 448

Yeri: Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Adıyaman
Kategori: Kültürel


Adıyaman’ın Kahta İlçesi’nde 2150 metre yüksekliğindeki Nemrut Dağı yamaçlarında hükümdarlık yapmış olan Kommagene Kralı I. Antiochos’un tanrılara ve atalarına minnettarlığını göstermek için yaptırdığı mezarı, anıtsal heykelleri ve benzersiz manzarası ile Helenistik Dönemin en görkemli kalıntılarından birisidir. Anıtsal heykeller doğu, batı ve kuzey teraslarına yayılmıştır. Doğu terası kutsal merkezdir ve bu nedenle en önemli heykel ve mimari kalıntılar burada bulunmaktadır. İyi korunmuş durumdaki dev heykeller kireçtaşı bloklarından yapılmıştır ve 8-10 metre yüksekliktedir. Varlığı bilinmekle beraber kral mezarı, henüz keşfedilememiştir.

Bursa İnegöl Kaplıcaları

Bursa İnegöl Kaplıcaları

İnegöl'ün 27 kilometre güneyinde Uludağ eteklerinde 840 m. yükseklikte yer almaktadır. Aynı zamanda Oylat, çam ağaçları arasında şifa kaynağı bir kaplıca ve mesire yeridir.Oylat Kaplıcaları suyunun özellikleri bakımından dünyada 2. sırada yer almaktadır. Oylat suyunun en büyük özelliklerinden birisi içilebilmesi ile de şifa sağlamasının yanı sıra 40 derece kaynayarak doğal haliyle kullanıma hazır olmasıdır. Oylat Kaplıcaları özellikle ağrılı sinir hastalıkları için bir şifa kaynağıdır. 

Uluabat Gölü

Uluabat Gölü
Uluabat Gölü zengin tür çeşitliliğine sahip olması ve önemli bir sulak alan olması nedeni ile ülkemizde koruma altına alınan 12 Ramsar alanından birisidir. Bunun yanında Yaşayan Göller programının içinde de yer almaktadır. Uluabat Gölü; Anadolu’ya kuzey-batıdan giren kuş göç yolu üzerinde bulunması nedeni ile bünyesinde yüksek miktarda kuş barındırması, çok zengin flora ve faunaya sahip bir sulak alan olması nedeniyle son yıllarda tüm dikkatleri üzerine çekmiştir. Bu nedenle 1998 yılında RAMSAR sözleşmesi ile koruma altına alınmıştır.
Uluabat Gölü Türkiye’nin orta büyüklükteki göllerinden bir tanesidir. Doğu-batı doğrultusunda uzanan gölün uzunluğu 24 km, genişliği ise 10 km’dir. Avrupa’dan Asya’ya uzanan önemli kuş göç yollarından bir tanesinin üzerindedir. Marmara Denizi ve diğer Marmara göllerine ve yine bir Ramsar Alanı olan Manyas Gölü’ne yakınlığı ile konum açısından önemlidir.
Gölde yapılan çalışmalar neticesinde 21 tür balık tespit edilmiştir. Bu türler içerisinde ticari amaçlı avlananlardan başlıcaları; turna ve sazandır. Az miktarda da olsa yayın, tatlı su kefali, ringa balığı ve kızıl kanat balıkları da avlanmaktadır.


  • En önemli türler
  • Tepeli Pelikan
  • Küçük Karabatak
  • Alaca Balıkçıl
  • Gece Balıkçılı
  • Küçük Balaban
  • Leylek
  • Çeltikçi *
  • Kaşıkçı *
  • Pasbaş Patka
  • Bıyıklı Sumru
  • Göçte uğrayan türler
  • Sığır Balıkçılı
  • Kara Leylek
  • Kara Çaylak
  • Küçük Kartal *
  • Kızıl Şahin
  • Aladoğan
  • Orman Düdükçünü
  • Çamurçulluğu
  • Altın Yağmurcun
  • Döğüşken Kuş
  • Dere Düdükçünü
  • Küçük Martı *
  • Akkanatlı Sumru
  • Kara Sumru
  • Küçük Sumru *
  • Çayır Taşkuşu
  • Pembe Sığırcık *
  • Çobanaldatan
  • Sarıbaşlı Kuyruksallayan *
  • Söğütbülbülü
  • Büyük Örümcekkuşu *

 (* Uluabat’ta nadir görünen türler)
Kışın kuzeyden gelen bazı kuş türlerinden binlerce kuş türü gözlemlenmiştir. Açık suda sakarmeke, elmabaş patka ve tepeli patka ördekleri, bahri ve küçük batağan, göl kenarında ve sazlıklarda az sayıda büyük akbalıkçıl ve gri balıkçıllar, karabaş ve gümüş martılar bunun     yanı sıra balaban, leylekler, kırlangıçlarla beraber gölde üreyen balıkçıl türleri küçük akbalıkçıl,
alaca balıkçıl, gece balıkçıl ve küçük balaban gibi türler Uluabat Gölü ve çevresinde gözlemlenmektedir.
Uluabat Gölü, Türkiye’nin en geniş nilüfer yataklarına sahiptir. Beyaz nilüfer gölün kuzeydoğu kıyılarında ve Mustafakemalpaşa Çayı’nın göle giriş ağzında çok geniş alanları kaplamaktadır Uluabat Gölü, sucul bitkiler yönünden ülkemizin en zengin sulak alanlarından biridir. Gölün hemen hemen bütün kıyıları geniş sazlıklarla, sığ kesimleri ise su içi bitkileri ile kaplıdır
Hem Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği hem de Ramsar Sözleşmesi’nin gerektirdiği yükümlülüklerimizin yerine getirilmesi kapsamında Uluabat Gölü’nün korunması ve uygun bir şekilde yönetilmesi amacıyla “Uluabat Gölü Yönetim Planı” hazırlanmıştır.




Burdur İnsuyu Mağarası

Burdur İnsuyu Mağarası

  İncesu Mağarası Taşkale kasabasının 9 Km güneyindedir. Türkiyenin üçüncü büyük yer altı su mağarası olan İncesu Mağarası içerisinde sarkıtlar, dikitler, sutunlar ve traverten havuzlar bulundurur. Miyosen kireç taşlarında gelişen mağaranın Uzunluğu 1356 m.dir. Ortalama ısı 11-12 derecede nem oranı ise %75-85 dir. Mağaraya yaklaşık 4-5 metre yükseklikte bir delikten demir merdiven ile inilmektedir. İnişte size duvarlardaki yosunlar eşlik eder. Bacadan indiğinizde mağara ikiye ayrılır bir taraf kısadır ve ileride çöküntülerden dolayı toprak siper ile kapanmıştır. Diğer bölümde ise kısa süren dar bir geçit vardır bu geçit bittikten sonra mağara sizlere hoş geldiniz der ve doğal güzelliklerini sizinle paylaşmaya başlar. Mağara enine 5 ila 10, yüksekliği ise 4-6 metre şeklinde uzanır.
         Mağara sizi içine çektikçe ilginç bir hal alır. Sarkıtları, Dikitleri, Sütunlar derken Traverten havuzlarla karşılaşırsınız. Mağara damla taş birikimi yönünden oldukça zengindir. Mağara zemini genellikle düzdür fakat oldukça kaygan bir zemine sahiptir. Zaman zaman yerler çamurludur ve sularla kaplıdır. İlerledikçe küçük göller ile karşılaşırsınız.
         Mağara, zamanın verdiği tahribattan çok gelen ziyaretçiler tarafından tahribata uğramış ve bir çok görsel tema yok edilmiştir. Buna rağmen mağara gezilmeye değer görsellikler sunmaktadır.
         MTA tarafından yapılan araştırmalarda İncesu Mağarasının nefes darlığı ve bronşit gibi hastalıklara iyi geldiği tespit edilmiştir.
İncesu Mağarası 1. derece doğal sit alanıdır.